Korona çağrışımları: 1-3

Eklenme Tarihi: 30 Mart 2020 | Güncelleme Tarihi: 30 Mart 2020

İsmail BERK

Korona çağrışımları-1

Ömür boyu sosyal izolasyona maruz kalan Said Nursi, toplumsallaşmayı nasıl başardı?

Gündemlerin yoğun ateşi ve merak duygusunu kabartan “kulağı delik” genel alıcıları fazla açık olan insanların çevreden aldığı, algıladığı ve filtresiz kabullendiği bilgileri yaydığı, kritersiz bir sosyal medya bombardımanı altındayız. Sosyalleşmemizin bu denli dağınık bir etkileşimle enjekte edilen düşüncelere ve enfekte olabilme risklerine maruz kaldığı bir dönemdeyiz. Küresel boyutta medya ile siyasetin, konunun ağırlığına göre bizi etkisi altına alan yıkıcı, sarsıcı ve izole ederken bile bizlerin kaygı ve gelecek endişelerini besleyen halleri karşısında çoğu zaman savunmasız kalmaktayız.

İzolasyona ihtiyacımız olduğunda korunaklı bir hayat bilgisine, tedbir ve takviye disiplinine sahip değiliz. Bilişimin ve sosyal medyanın belirleyici etkileri var. Sosyalleşmenin ve sosyal psikolojinin daha etkili olduğu bir zaman kesitindeyiz.

Korona ile sosyal izolasyonu yaşadığımız bu günlerde, sosyal hayatın kıymetini fark ederken, hayatı tecritle geçmiş, izole edilmiş bir şahsiyeti hatırlamamak mümkün mü? Bu anlamlı günde, vefat yıldönümünde rahmetle anarken, O’nun “tecrid-i mutlakta” diye dilekçesine imza atarken bile sosyal dinamikleri nasıl inşa ettiği, başlı başına bir hayret ve araştırma alanı içermektedir.

Birçok insan için kendi sosyal hayat akışını sürdürmek temel bir hak iken, bu temel insan hakkı Said Nursi’ye çok görülmüştür. Ömür boyu sosyal izolasyon ve tecrite maruz bırakılmıştır.

Bugünlerde Korona dolayısıyla sosyal izolasyonun sağlığımız için gerekli olan sınırlı kısıtlamalarına bile uyum gösteremediğimiz halde, bütün ömrü sosyal izolasyonla geçmiş Said Nursi’yi düşünün. Tecrit ve yok sayma veya diğer ifadeyle ademe mahkum edilme baskısı karşısında, toplumsallaşmanın dinamiklerini hayata akıtmanın ve çarpan etkisi yüksek iletişim mecraları oluşturmanın yöntemini bulmuştur. Kapatıldığı mekanlara, ortamlara ve engellere ait olmamış, kainatla olan güçlü bağını ve hikmet arayışını canlı tutmuştur. Kalbin ve zihnin güçlü keşif alanlarını engel kabul etmez termal kameralar gibi radarlamış ve bilgiyi kayıtlara geçirmiştir. Metinler oluşturmuştur.

Eserleri Risale-i Nur’un maruz kaldığı görünen ve görünmeyen bütün izolasyonlara rağmen, Said Nursi’nin geliştirdiği bu muhteşem metot, yüzyılı aşan bir zaman grafiğinde hala yükselen bir değer olma özelliğini korumaktadır. Kendi adıma itirafımdır ki; özellikle son 10 yılımın beni bana bırakmayan ve geri çeken, gündemin oyuncusu yapmayan ve nefis muhasebesinin vicdani sessizliğinde acıyı, kederi, hüznü, mağduriyeti, hastalığı ve bazen kul olmanın çaresizliği içinde bile gereksiz kalabalıklaşmaya, dönemsel kurgu ve coşkulara girmememi sağlayan bir ilaç buldum yaralarıma. O ilacı öğreten üstadıma gerçekten minnettarım. Hayatına mal olmuş ve kendine yazıp uyguladığı o reçete, günümüz iman ve İslam hareketleri için de hala tazeliğini koruyan bir tefekkür sistemidir.

Sosyal izolasyon için rol modeli aranacak olursa, yine Said Nursi özelinde yaşanmış bir nur hareketi var. Yıllarca hapislerde, sürgünde, dışarda iken bile tek gözlü veya en fazla iki odalı evlerde gözetim altında tutulan ya da esarette, gurbette 9 yaşından itibaren eğitimi için ayrıldığı aile ocağına dönemeden, her kardeşini ayrı bir coğrafyada kaybeden, onlarca yıl haber alamayan bir yalın ve yalnız bir şahsiyetten bahsediyoruz.

Said Nursi örnekliğinde; sosyal izolasyonu bir nefis terbiyesi, bir içe dönme, bir muhasebe, kadere rıza, takdire tebessüm ve tedbire uyum göstererek zihni, kalbi ve ruhi inkişaf ve gelişimimize muhteşem kapılar açabiliriz.

Peki Said Nursi, bu sosyal izolasyonda ömür boyu gözetim altındayken ve tecrit edilmişken; toplumun derdi ile dertlenmeyi, hayatı, beraberliği, insanlığı ve birlikte yaşamanın iman temelli yaklaşımlarını nasıl geliştirip hayata geçirdi ve sonunda başardı?

Özellikle toplumun aile dinamikleri olarak yaşlılar, çocuklar, kadınlar ve gençler üzerinden olduğu gibi aynı zamanda; işçiler, tutuklular, anarşi bağlamında suça itilenler, hasta, engelli ve kimsesizler için nasıl bir ızdırabı dile getirdi? Kendisi tecrit edilmiş sosyal kimsesizlik içinde iken, onların ızdıraplarını anlamaya ve onlara yönelik çözümler üretmeye nasıl muvaffak oldu? Ortaya koyduğu yöntem ve yaklaşımın farkı neydi ki, etkili oldu? Tüm bu soruların, farklı disiplinlerin birlikte araştırması gereken akademik konular olduğu söylenebilir.

İçinde olmadığı dünyaların içine nasıl bu kadar nüfuz edebildi de durum tespitleri ve analizler yapabildi. Özellikle Korona virüsü ile gündemimize yerleşen dezavantajlı temel kitleyi inanılmaz şekilde çağımızın gündemi olarak okudu, anladı, yorumladı ve onların yaşantılarını sosyal bir zihinle diri tuttu. Kendisini model alan insanları mekanlardan ve engellerden bağımsız kainata arkadaş, eşyaya dost ve varlıklara müşfik birer öğrenci yaptı.

Korona salgını ile sağlık ve sosyo ekonomik gündem aciliyet kazanmışsa; özellikle dezavantajlı gruplar olan yaşlılar, hastalar, tutuklular, işsizler ve engelliler üzerine bu günlerde çok kafa yormamız gerekiyorsa, buna aileyi de katabiliriz. Said Nursi her sosyal konu için özgün birer risale ve sistematik yaklaşımlar geliştirmiştir.

Nasıl mı?Yolu olmayan Barla’ya Eğirdir gölünün karşı kıyısından bir kayıkla ulaştırıldığı ve “Kürt Hoca” diye etiketlendiği 1927-35 yıllarında, mutlak bir tecrit halini iliklerine kadar yaşamıştır. O günkü Barla Nahiye müdürünün muhbirlik yaptığı, babası Eğirdir ilçe Müftüsünün de resmi zevata sahadan kontrolu sağlayarak üst mercilere, oradan da Ankara’ya bilgi aktarıldığı bir dönemden bahsediyoruz. İlk başta Köylülerden sadece üç kişinin yakınlaşma cesareti gösterdiği 50 yaşına dayanan sürgün, izolasyon ve baskı altında olan Said Nursi, süreci nasıl tersine çevirdi? Barla, tam bir karantina ve tecrit iken geliştirdiği bir iç sistem vardı.

Bütün bu yalnızlaştırma, yok sayma, ötekileştirme ve etkisini kırma politikalarına karşı, üstelik devlet gücü ile bunu yapan sisteme direnirken, kendi iç sosyal izolasyonunu kurmuştu. İç tefekkürü ile evreni kuşatmış, iman şuuru ile kainata meydan okumuştu.

Buradaki yönteminin çok ilginç olduğu söylenebilir. O’nun stratejisi, müspet hareket sinerjisi ve kaderin hükmü ile yaşadığı realiteyi dönüştürme gayreti; fikirlerine ümit, heyecan ve ilim katmıştır. Neşir imkanı arayan niyet ve duası, Allah katında kabul görmüş ve iman temelli bir tevhit ruhu ile hayata taşımasını nasip etmiştir.

Mektuplar yazmış dostlarına, kardeşlerine, devlet ricaline, sorumlu kesimlere. İşte lahikalar bu mektuplarla oluşmuş; Barla, Kastamonu, Emirdağ, Denizli, Isparta, Eskişehir Afyon v.b.Hastalar için devalar yazmış; çaresizliğe, sabırsızlığa, kaygılı meraka, şikayet haline…

Bu çağın endüstriyel yapısını dikkate alarak iktisadi çerçeveler vermiş; faiz, zekat, emek, sermaye, yardımlaşma ve sosyal denge açısından temel yaklaşımını ortaya koymuş.

Bizzat deneyimlediği ve sahici hatıralarla dokuduğu İhtiyarlar Risalesi ile yaşlılık üzerine manevi bakımın iman açısından kodlarını vermiş. Yaşlılık psikolojisinin anlaşılmayı bekleyen naifliği ile rikkatimizi ve dikkatimizi hassas bir dönemin hassas insanlarına yönlendirmiş.

Tutuklu, engelli ve dezavantajlı grupların tecrübesini yaşamış en kıdemli biri olarak, cezaevi şartlarında birlikte yaşama sabrını ve kamu düzeni ile dışarıdaki hayatın sürdürülebilir ilişkileri açısından tavsiyelerde bulunmuş. Yine iman temelli bir dinamizmle hayata bağlamış, cezaevi arkadaşlarını ve orada gözlemlediği insanları.

Sürekli tefekkür yolculuğunda olan zihnini hedefine, konusuna, davasına ve yolu oraya çıkan fikri ürünleri yazmaya, her zaman yazmaya vermiş. ”Yaz kardaşım…”demiş. Sonuçları değil süreci doğru tutmuş elinde. Tohum ekmiş her zaman. Hangi zihin tarlasında, ya da kabiliyet toprağında hangi tohumun hangi meyveyi vereceği ile ilgilenmemiş.

Nefsini, kainattaki ilahi tecelliler üzerinden Kur’an hizmetkarı yapmış, iman merkezli bir şuurla terbiye etmeye adamış. Çağın yenilik arayışına tecdit ruhunu aşılamış.

Bütün bunları yaparken, sahi kendisine dünyayı dar eden sebeplere ve muhataplarına karşı nasıl bir yöntem ve strateji geliştirmiş?

Kendisini tecrit edenlere karşı O’da bir tecrit metodu geliştirmiş.Onları ve gündemlerini hiç ciddiye almamış. Zihnini meşgul etmemiş. Ana problemi doğru okumuş, imansızlık cereyanına karşı iman cephesine ilmi yığınak yapmış. Tek sermayesi kağıt ve kalem olmuş.“Tecrid-i zihin ile mukabele “de bulunmuş. Yani önüne konulan gündemin parçası olmamış. Kendisini baskılayanlara karşı şiddet ve tepkisel tutumlara girmemiş. Her gündemi iman boyutu üzerinden değerlendirmiş.

Kendi gündemi ve önceliği ile problemlere çözümler getirmiş.

Kendi tarz ve yaklaşımı ile.

Birçok derde deva zihni tecrit ile.

Bu metot bize öğretiyor ki; Gündemin içinde ama önceliğimiz olan sorumluluk sınırlarında özünü alıp öze bağlı bir inşa ve iç dünyamızın tefekkür sistemi ile zihnimizi enfeksiyonlardan koruyarak, hatta yaşadıklarımızın da enfekte edici zorluklarını zihnen aşma çabası içinde, etrafa karşı sosyal bir izolasyon olan zihni tecritle amacımızın zihnine dönebiliriz. Ayrıca açılması gereken uzun bir konu bunlar.

Said Nursi, bizlerin yeni tanıştığı sosyal izolasyon karşısında kendisini zihni tecritle kainata bağlayan, imanla Allah’a götüren o tefekkür sisteminin gerçeklik içinde yaşanmışlığına etkileyici bir örnekliktir. Ağır baskılar altında fikrin ahlakı ile yaşayan, yazan ve yaşatan Üstada şükran borçluyuz.

Vefatının 60. yılında, Rabbim yakınındaki arkadaşları tüm ağabeylerle birlikte hepsine gani gani rahmet etsin.

 

Korona çağrışımları-2

Ey insanlık! Birleşin, yenilenin, yardımlaşın!

Şu anda saat 01:44; uykuda olmam gereken gecenin bu saatinde, yorgun bir bedenle bilgisayarın başına geçiyorum.

Günlerdir, son üç haftanın en yoğun hatta neredeyse tek gündemi olan koronavirüs ile yatıp koronavirüs ile kalkıyoruz. Bu yılın Ocak ayı başından itibaren küresel olarak kendisini hissettiren Çin merkezli bu virüsle, an itibariyle dünyanın birçok ülkesi karşılaştı. Dünya haritasında neredeyse işaretlenmemiş ülke kalmadı.

Korona virüsünü haftalardır doktorlardan, psikologlardan, siyasetçilerden, ekonomistlerden, gazetecilerden, din adamlarından ve daha ilgili ilgisiz binlerce insandan dinliyoruz, okuyoruz ve izliyoruz. Bu kadar bilgi yoğunluğu içinde, doğru ve isabetli bilgileri paylaşan tutarlı ve anlaşılır olan uzmanlar var. Aynı zamanda magazin, derleme, eleştiri ya da savunma üzerine kurgulanmış bilgi ve düşüncelerini paylaşan kişiler de var. Yani burada dezenformasyon da var, politize edilmiş yaklaşımlar da var. Diğer bir ifadeyle steril olmayan, hijyenik bir düşünceyi barındırmayan ve bizzat virüslü yayınlar da var.

Yine de bu zor günlerde, salgın sürecinin bilinmezleri ile realitelerini anlatan; bilimsel hassasiyet, toplumsal duyarlılık, adanmışlık, sorumluluk bilinci ve uzmanlık alanının sınırları içinde toplumu bilgilendiren ve aydınlatan bilim adamlarının gün ışığına çıkması, virüs ile mücadelede motivasyonu yükselterek, ülkemizin ortak değerleri olarak hepimizi rahatlatıyor.

Sağlık Bakanlığının koronavirüs için sürecin en başından itibaren bilim kurulu oluşturarak, konunun tarafı olan disiplinlerle ortak akıl üretmesi önemliydi. Sağlık Bakanının bilim kurulunun önerilerini yürütme makamı olarak dikkate alması, mütevazı ve abartıdan uzak apolitik bir üslup ile ifade etmesi ve tevazu ile hekim kişiliğini ön plana çıkaran hal ve hareketi sorumluluk altında yansıtması, özlenen bir kriz ve süreç yönetimini ortaya koydu. Toplumun çözüm ve güven skalasını yükseltti. Hassaten bakan beyi kutluyorum. Mesleki duyarlılık ve profesyonel çözüm alanları üzerinden, bilimsel ve evrensel verilere dayalı bir izleme, ölçme ve iyileştirme yürütülmesi ile bütün sağlık çalışanlarının fedakarca yürütülen bu sağlık seferberliği ve salgın hastalıkla mücadele enerjisi, her türlü takdirin üstündedir.

Virüs salgını; medyanın siyasi dil kullanmamaya zor da olsa adapte olma çabası gösterdiği, kamuoyunun taraftarlık psikolojisinin minimize olduğu, ortak kaygı ve dayanışmanın ortaya çıktığı, sağduyulu ve çatışmadan uzak bir arayış, tedbir ve önünü görebilme özlemlerinin ağır bastığı yeni bir iklimi de beraberinde getirdi.***Koronavirüs insanları eve kapattı. #Evdekal kampanyaları, kamu yönetimi tarafından da yasal zorunluluklara dönüştürüldü. Hızlı, hırslı, yoğun ve sürekli bir tempoya kendini fazlasıyla kaptırmış insanımızı AVM’lerden çekti. Okullar tatil olunca zaman bize kaldı. Çarşı-pazar, ihtiyaçlar için gidilen yerler oldu. Sağlık çalışanları ve güvenlik birimleri hariç birçok kurum ve kuruluşta işler yavaşladı, yarı tatil ve evde çalışma yöntemlerine geçildi.

AB’nin özel destekler sağladığı ve teşvik ettiği “Sakin Şehirler Projesi” birden hayata geçer gibi hepimizin hızını keserek bizleri zorunlu sakinliğe aldı.

Özlediğimiz evlerimize döndük. Çocuklar ve yaşlılar özel duyarlılık alanlarımız oldu. Kronik hastalar ve engelli vatandaşlar ile 60+ yaş grubu ayrı bir itina ile korunmaya alındı.

Zorunlu ve kısmen gönüllü sosyal izolasyon, mahrem mesafedeki diyaloglardan ve kalabalıklardan uzakta sükunet halin beraberinde yeniden düşünmeyi, alışkanlıklarımızı sorgulamayı ve maruz kaldığımız koronavirüsünün doğurduğu yeni sonuçları anlamaya çalışma ile devam eden süreçleri ve yeniden yapılanma sistemimizin potansiyelini her anlamda gözden geçirmeyi beraberinde getirdi.

Hayatın sağlık boyutu tekdüzelikten çıkarak beden, akıl ve ruh sağlığı üçgeninde yeniden kendimizi, ailemizi ve sosyal sistemimizin diğer halkalarındaki görev ve sorumluluklarımızın değerlendirilmesini sağladı. Bu durum ihmal edilmiş, gündeme gelemeyen yönleri görmemize ve yeni düşünceler oluşturmaya başlamamızı sağladı.

Baktık ki, koronavirüs ortak düşmanımız. Sağlığımızı bozan virüsler, vücut savunmamızı zayıflatıyor. İnsana düşman bu virüsler; ülke, sınıf, din, dil, ırk, bölge, statü, yaş, cinsiyet farkı gözetmeksizin topyekûn insana ve dolayısıyla insanlığa saldırıyor. Yaygın ve küresel ölçekte etkisi her kesimi vurunca zalim mazlumun farkına, muktedir muhtacın ihtiyacına ve zenginler fakirin halini anlamaya yöneldiler. Nihayet bu gezegende beraber olduğumuzu, ortak bir mücadele ve dayanışma gerektiğini anlamak zorunda kaldılar.

Sermayenin emeği kemiren yüzü, fazlasıyla sırıtmaya başladı. İktidarlarını ve silah güçlerini ekonomik, siyasi ve kültürel sömürü ile tahrip için kullanan ve bunu devlet gücü kullanarak tiranlaşan yönetim sistemlerinin ne denli aciz ve çaresiz, altı boş ve dayanıksız bir dünya inşa ettiklerini ve aslında fildişi kuleden yapılmış modernitenin nasıl çöktüğünü de gösterdi korona.

İnsanlık; sermayesi ayrıştırıcı, ötekileştirici, hak hukuk tanımaz siyasi güç devşirmeleri olan ve kamu otoritesini tekelleştiren otoriter sistemlerin uluslararası kurum ve kuruluşlarının bile koronavirüsüyle endüstriyel ve bilimsel laboratuvarlarının bütün gelişmişliğine rağmen baş edilemediğini gördü.

Uluslararası güçteki sermayenin sıkılmış yumruğu gibi monopol yapılar üretmiş sömürgeci sistemlerin tepe yöneticisi CEO’ları ayrılmak zorunda kaldılar.

Ülkelerin sahillerindeki zenginler ile tatilcileri, kapana girer gibi büzüldüler ve tedirgin dünyaları ile sermaye kayıplarını izlemeye başladılar.

Hüsranla hasret bu dünyanın ötesini hatırlatır oldu.Sonraki yazıda buluşmak dileğiyle.

 

Korona çağrışımları-3

Sadece bilim deyip istismar eden hatta 18. yüzyıldan bu yana din yerine ikame edilen ve inanç sistemlerini yok sayan sanayinin, aydınlanmanın ve hazır medeniyetin geldiği noktada hallaç pamuğu gibi şaşkın ve çaresiz bir ruh halinden çıkmak için çabasını gördük. “Savaş hali” bireysel ve toplumsal travmalara maruz bırakılan insanlığın maneviyattan, moral değerlerden, motivasyondan ve ruh halini iyileştirici ekonomik, kültürel ve sosyal kaynaklardan çoğunluğun nasıl da en hafif tabirle ihmal edildiği, doğru ifadeyle yok sayıldığı, muhtaç bırakıldığı ortaya çıktı. Ezen azınlık, toplumdaki alt katmanların, salgınla birlikte ortaya çıkacak öfke ve çaresizliğini görmeye başladı.

Aileler, geçici de olsa birlikte yaşama alışkanlığına geri döndü. Aile çatısı altında daha rafine, çekirdek yaşam ve birbirine vakit ayırma zorunluluğu ister istemez duyarlılığı, ortak kaygıları azaltacak aktiviteleri ve endişeyi giderecek motivasyonları konuşmayı, birbirine yaslanmayı beraberinde getirdi.

Her şey tatile girdi sayılır. Yoğun randevular, üst düzey görüşme trafikleri, makamının kapısında onlarca insanı bekletme kibirleri ve aynı mahalleyi, sokağı, ili, ilçeyi paylaşanların birbirine yabancı duran statü farklılıkları ve taraftarlığın ideolojik ve siyasi körlüğü ile kavgaya tutuşturulan kitlelerin medya üzerinden gerginlik veren kavgaları bir anda kesiliverdi yer kürede ve ülkemizde.

Keşke koronasız bunu başarabilseydik. Musibetlerin dilini önceden çözebilsek. Beraberliğin kıymetine daha çok yatırım yapabilsek. Kazanmak veya kaybetmeyi, kuralları içinde ahlaki bir kabulle başarabilsek.

Sürecin gereklerine uygun davranış ve sorumlulukla ahlaklı bir beraberliği, yakınlaştırıcı bir dili,  hoşgörüyü ve en önemlisi aynı gemide olduğumuzun asgari şartlarına riayet edip yeniden sevgi tomurcukları ile hayatı anlamlandırmayı başarabilsek.

İstenmeyen bu tür toplumsal hatta küresel dalgaların sarsıcı etkileri elbette olacaktır. Acıların, kayıpların, kaygıların ve en önemlisi yetersizliklerin boy göstereceği böylesi acı ve ıstırap dolu belalar hiçbir zaman beklenmeyen felaketlerdir. Ama gelir ve kapımızı çalar. Bize tedbirli olmayı, aklın ve bilimin rasyonelliği ile tevhidin anlamlı arka plan hikmetini ve insanın sorumluluğunu hatırlatır.

Kendimize gelme zamanı saf duygu, düşünce ve duaların kaynaştığı bu dayanışma dönemleridir.

Tam da sakin ve meskun mahallede mesken tutmuş iken, hanemizde iletişimin gücü ile yeni başlangıçlar yapabiliriz.

Sabır depomuzu dolduralım. Esas stoklamamız gereken sermaye ve gıda; sabırdır. Süreci doğru okuma, koronavirüsü doğru anlama, tavsiyelere uyma, tedbirlerle adım adım kendimizi koruma ve yeni davranış kalıpları ile birlikte duyarlılık geliştirme sabrına ihtiyacımız var. Bu süreçte daha çok birbirimize tahammül etmeye, eleştiriye, pozitif davranmaya, iyi taraftan bakmaya, ümit aşılamaya sabır enerjisi gerekiyor.

O yüzden, harekete geçmek ve sürecin gereği olan uygun tutum ve davranışları yapabilmek için bolca sabır stoklayalım.

Merak duygumuzun doğru ve dengeli beslenmesi bu süreçte önemli. Ona da sağlıklı bir diyet gerekli. Göze, zihne ve duyguya her haber, bilgi ve provokasyona açık görüş ve derlemelerin girmemesine dikkat edilmeli. Gereğinden fazla bilgi, kaygılı bir dönemde olumsuz etkileyebilir. Doğru öğrenme mecralarında kalarak, polemiklerden uzak yalın bir anlama ve uygulama çabası içinde zihnin izolasyonunu da yapmalı. Zihnin de enfekte edilmemesi sağlanmalı. Toplumsal motivasyon eşiğinin düşmesi veya düşürülme çabaları virüs kadar zararlıdır. İletişimimizin sosyal medya üzerindeki enfekte düşüncelerden korunması değerli yalnızlığımızın gereğidir. Zamanı, dijital bilgi depolarıyla ve dağınık yaklaşım karmaşası ile geçirmek, izolasyonu asosyal bir zeminde moral bozan bir hale getirebilir.

Endişe, kaygı, korku ve ümitsizlik aşılayan telkin, sohbet, paylaşım ve etkilerden, hatta bunu besleyen yakın çevresinden bile uzak durmak gerekir.

Okullar kapalıysa, evlerimizde zaten birinci öğretmenimiz olan annemizin olduğu birinci oklumuzda devam edelim.

Camilerimizin zorunlu kapalı tutulması, evlerimizi birer mescit yapmaya, daha çok sohbet ve tefekküre zaman ayırmaya iyi bir fırsat.

Koronavirüsünden kaçıp eve sığındığımız gibi, bir başkasına taşıyıcı olmamak için uzaklaşıp dikkatle kendimizi fiziksel korumaya alıp maddi temizlikle dezenfekte ettiğimiz gibi; zihnimizi, kalbimizi, ruhumuzu düşüncelerimizi, duygularımızı kemiren irademizin bağışıklık sistemini çökerten bu iç virüslerimizi de fark edip, karantinaya almak, hatta kendimizden uzaklaştırmak için iki haftayı gerçek bir niyet, düşünce ve davranış sterilizasyonuna tabi tutmak ve sonuçları gözden geçirmek için çok iyi bir fırsat.

Yaşamı yeniden sorgulamak, anlam dünyamızı yeniden kurgulamak, hedeflerimizi yıpratıcı rekabetin ve egosentrik başarı sendromunun baskısından kurtarıp hayatı bir yardımlaşma ve ortaklık içinde sürdürme eğilimlerimizi canlandırma fırsatı verir bu demler.

Dem bu dem. Musibet öğreticidir. Etkisi kalıcıdır. Öğrenme değişimle yaşanan bir yeniliktir bu demde. Bilgi bilince, bilinç bilgeliğe, davranış dikkate ve sorgulanmaya, iman ihlasa yelken açar böylesi kıymetli yalnızlıklarda.

 

- Reklam -