KAVRAM OLARAK FESÂHAT

Eklenme Tarihi: 24 Aralık 2017

Kadir AYTAR

Fesahat, bir yazının veya konuşmanın bütününde lafz, mâna ve âhenk yönünden kusur bulunmamasıdır. Dil kurallarına ve edebî geleneğe uygun olan kelime ve sözler "fasîh"tir. Fesahat, belagatın ön şartıdır. Fesahatın ilk adımı da kelimenin fesahatıdır.

Bir sanatçı, hayâl dünyasında uçuşan ve ham vaziyette olan anlamları yakaladıktan ve belli bir sanat terbiyesinden geçirdikten sonra, muhataplarına duygu ve düşüncelerini, yerinde, doğru ve güzel sözlerle ifade eder.

Aslında belâgat, dağınık olan hayâl ve ilhamları toparlamak ve sanatlı bir ifadeye büründürerek söyleyiş mükemmelliğini yakalamaktır. Bir sanatçı, ancak fesâhat ve belâgat ilmine vâkıf olduktan sonra, hayâl dünyasındaki estetik eğilimlerini, çeşitli sanat kalıpları çerçevesinde sunabilir.

Belâgatin zirvesi ilâhî kelâmdır. Şair veya yazar, sözünü i’câza yaklaştırabildiği oranda belîğdir. Bu da şairlerin kendilerini, belâgat şekeristânının tûtîsi ve fesâhat gülistânının bülbülü olarak nitelemelerine vesile olmuştur. Fasîhler, hoş terennümlüdür ve her nefeste bin nağme icad ederler, şairler de yedikleri belâgat şekerleri ile beliğ nükteler söylerler.

Bir kelâmın fasîh olabilmesi için, hatalardan, çirkin ifadelerden, galiz tabirlerden, yapı ve biçim eksikliklerinden arındırmak, zihni yormayacak ve kulağı tırmalamayacak şekilde en uygun kelimelerle merâmı ifade etmek gerekir. Kelimelerin ses değerleri ve vezne katkıları dikkate alınmalı, ifade zorluğuna yol açabilecek kullanımlardan kaçınılmalıdır. Anlamının açık, dil kurallarına ve zamanın estetik zevkine uygun olması, hem söyleyene, hem de dinleyene zevk vermesi icab eder.

Fesâhat, ustaca yapılan seçme, sıralama ve kurma işidir. Kelâmın mükemmelliği, mukteza-yı hâle mutabık, açık ve akıcı ifadeleri kullanmakla sağlanır. Avamın anladığı, havassın da meziyetini takdir ettiği ifadeler, fasîh kelâmlardır.

FESÂHAT KUSURLARI

1. Tenâfür-i Hurûf (Söyleyiş Güçlüğü / Ses Binişmesi - Ses Uyumsuzluğu / Ses İtişmesi / Harf Çatışması):

Kelimede benzer seslerin bir araya gelerek kulağı tırmalaması bir fesâhat kusurudur. Seslerde tenâfürün olup olmadığını mahreçten ziyade edebî zevk belirler. Çoğunlukla çıkış yerleri birbirine yakın veya uzak olan harflerin bir arada kullanılması, bu duruma sebebiyet verir.

Örnek:

Laħt laħt itdürdi ceyb-i śabrumı fürķat baña

Parça, cüz anlamına gelen haħt kelimesi ile yapılan ikilemeden tenâfür oluşmuştur.

Ġamuñ dil-ħānesine geldüginden ħaylį maĥzūzuz

Bu mısrada da “z” sesinin fazla kullanımından kaynaklanan tenâfür vardır.

2. Kıyâsa Muhâlefet (Galat-ı Tahakkümî / Kurala Aykırılık-Kural Dışılık):

Kelimenin, edebî zevk sahibi kişilerin kullanış biçimlerine ve özellikle dil kurallarına uymaması hâlidir. Divan şiirinde bu tür hatalar, kelimelerin vezne uygun olup olmamasından kaynaklanmaktadır.

Bu kusurlar; harflerin sertlik ve yumuşaklığına uymamak, ince ve kalın sadalı sesleri karıştırmak, düz ve yuvarlak sesleri birbiri yerine kullanmak, şeddeli harfi şeddesiz okumak, kelimeye harf veya hareke ilâve etmek, Arapça çokluk bildiren kelimelere Türkçe çokluk eki getirmek, fiil veya fiilimsilerin çekimlerine ait hatalar yapmak, farklı dil yapılarına göre kelime ve tamlama kurmak olarak sıralanabilir.

Divan şâirleri, şiirinin teorisini sağlam bir zemine oturttuğu için umumiyetle bu fesâhat ihlaline düşmezler.

-Şeddeli harfi şeddesiz okumak:

Çeşm-i ümįdi rūşen-i kuĥl-i belāġat it

-Kelimeye harf veya hareke ilâve etmek:

Aşağıdaki “mihr”, “ŧıfl” örneklerinde, yine vezin gereği kelimelere bir ünlü ses eklenmiştir:

Sipihr-i bį-mihir kim sįne-i bį-kįne düşmendür

Ŧıfıldur ķorķar almaz aġzına fülfül ķıyās eyler

Görüldüğü gibi, ümîd, hat, dür, mihir, tıfıl gibi örnekler vezne göre şekillenmişlerdir.

Konuşma dilinde bu ve benzeri ibarelerin, aslî şekliyle beraber, yukarıdaki biçimleriyle de kullanılması olağandır.

3. Garâbet (Anlaşılma Güçlüğü / Şaşırtıcılık):

Anlamı açık olmayan ve sık kullanılmayan kelimeler garâbete sebep olmaktadırlar. Kullanılan kelimelere kulağın aşina olması gerekir. Böyle olmadığı takdirde kelimeyi anlama zorlaşacağı gibi, dinleme zevki de bozulacaktır. Lügatte anlamı olsa bile, bir kelimenin alışılmamış ikinci anlamıyla kullanılması bir fesâhat kusurudur.

Sınırlı sayıda kişi tarafından anlaşılan bir kelime, söylenişi kulağa hoş gelse bile garâbeti doğurur. Garâbet, farklı olduğunumuhataba hissettirme çabası, bilgiçlik taslamak veya özentiden ileri gelmektedir. Ancak bir bilim dalı ile ilgili terimlerde, meramı karşılayacak başka bir ifadenin olmadığı durumlarda, kullanılan garîb ve vahşî kelimeler, fesâhat kusuru sayılmayabilir.

Zamanla terk edilmiş Türkçe, Arapça veya Farsça ibarelere, teknik ve ilmî terimlere, uygun olmayan müteradif kelimelere, yabancı terkiplere ve benimsenmeyen yeni kelimelere yer vermek, bazı mürekkep sözleri tercüme etmek birer garabet örneğidir.

Yazının bütünündeki genel yapının mevcut dil kurallarına ve toplumun genel beğenisine ters düşmesi veya ibarenin anlamayı güçleştirecek kadar karışık olması, uygun sözcüklerin seçilememesi gibi kusurlar, anlatım yetersizliğine ve cılızlığa neden olmaktadır. 

RİSALE-İ NUR’DA FESÂHAT KONUSU

Kelâm cansızdır. Kelimelerin içlerine üflenen ruh ile hayatlanırlar, mânâlar görünür hale gelirler. Kelâmın övgüye layık göz alıcı elbisesi, güzelliği ve sureti, kelâmın kalıbı üslûp iledir.

Kelâm, kuvvet ve kudretini, kelimelerin ve cümlelerin birbirine cevap vermelerinden, yardım etmelerinden, hep birlikte asıl garaz ve maksada işaret etmelerinden almaktadır.

Kelâmın servet ve genişliği, nazmıyla maksada uygun manaların hatıra getirdiği çağrışımların ve üslupların işaretleriyle esas maksada gerekli ve tâbi’ olan manaları göstermek ve harekete getirmekle olmaktadır. Böylelikle kelâm, muhtelif tabakalarda, çeşitli suretlerde, teşekkül eden manâ meyvelerini vermektedir.

Kelâmın istidatlarını nazara almak ve her şeyi istidadı nispetinde terfi ettirmek gerekmektedir. Kelâmda hakikat olmasa bile, en azından benzerinden ve nizamından medet alarak onun danesi üzerinden sümbüllenebilir. Fakat her danenin kendine mahsus bir sümbülü vardır. Bir buğday bir ağaç kadar sümbüllenmez.

Nahvin (gramerin-dilin yapısının) dahi bir felsefesi vardır. Yazanın hikmetini beyan eder. Bu felsefe, nahiv kitaplarında zikredilen meşhûr münâsebetler üzerine kurulmuştur. Meselâ bir mâmulün iki imal edicisi olmaz. Arapça hel (mı, mi) soru eki, fiili gördüğü zaman sabretmez, kavuşmak ister.

Kelâmı öyle bir şekle sokmak ve istidad vermek lazımdır ki, pek çok inceliklerin tohumlarını içine alan ve pek çok hükümlere kaynak ve pek çok manâlara ve muhtelif yönlere delâlet edebilmelidir.

Kelâma selaset, ahenk ve akıcılık kazandırabilmesi ve asıl maksadın mecrasında ilerleyebilmesi için, bir derece hissiyattan ve karmakarışıklıktan uzak durmak, tabiatı taklit etmek, dış dünya ile aynîleşmek, seçkin bir yerde karar kılmak gerekmektedir.

Kelâmın selâmeti, rendeçlenmesi (pürüzsüz) ve tabiatına uygun hale getirilmesi, her kaydın istihkak ve istidadına göre taksimat yapılarak üslûb elbisesinin giydirilmesiyle olur. Ayrıca makamın haricinde bir üslûb aramamaktır.

KUR’AN’IN FESÂHATİ

Kur’an, ehl-i belâğat ve fesâhat tabakasına karşı, harikulâde belâğattaki i'câzını göstermektedir. Lâfzında gayet harika ve selis bir fesahat vardır. Usandırmaması fesahatine kat'î bir delildir. Fesahatin hikmetine, fenn-i beyan ve maânînin dâhi ulemasının şehadetleri bir burhan-ı bâhirdir. Demek, Kur'ân hak ve hakikat ve sıdk ve hidayet ve harika bir fesahat olduğundandır ki, usandırmıyor. İşte, Kur'ân-ı Hakîmin en muannid düşmanları bile fesahatine hayran oluyorlar.

Kur’an harflerinin harikulâde muntazam vaziyetlerine, gizli münasebetlerine, dakik nazım ve insicamına beşer fikrinin ulaşabilmesi mümkün değildir. Hele tesadüfün karışması hiç mi hiç mümkün değildir. İşte harflerinin vaziyetlerindeki acayip intizam ve garip nizam, lâfzının selâset ve fesahatini göstermektedir.

Arkadaş! Tahlil vasıtasıyla terkibin kıymetini ve küll ile cüzler arasındaki farkı idrak edebildiysen, bu misallerdeki kuyud ve hey'âta dikkat et. Ve o kelimelerden nebean eden zülâl-i belâgati ve kevser-i fesahati doyuncaya kadar iç, "Elhamdülillâh" de.

Maarifsiz, bedevî bir millet olan Arap kavmi, medâr-ı iftihar olan hallerini, şiirle kayt ve muhafaza ederlerdi. İlimleri, belâgat idi. Medâr-ı iftiharları, fesahat idi. Sair kavimlerden fazla bir zekâya mâlik idiler. Başka insanlara nisbeten cevval fikirleri vardı. İşte Arap kavmi böyle bir vaziyette iken ve zihinleri de bahar çiçekleri gibi yeni yeni açılmaya başlarken, birden bire Kur'ân-ı Azimüşşan, yüksek belâgatiyle, harika fesahatiyle mele-i a'lâdan yeryüzüne indi. O Hazretin (asm) yaptığı böyle şiddetli hücumlara karşı, o umera-i belâgat ve hükkâm-ı fesahat ünvanıyla anılan Arap edipleri, bir kelime ile dahi mukabelede bulunamadılar.

Binler netice kuvvetinde bazı cümleleri ve hadsiz delillerin neticesi olan bir kısım âyetleri tekrar etmek, değil bir kusur, belki gayet kuvvetli bir i'caz ve gayet yüksek bir belâğat ve mukteza-yı hâle gayet mutabık bir cezâlettir, bir fesâhattir.

Sonuç olarak, Kur’an’ın fesahati hem mucizedir, hem de belagat ve fesahat dâhilerini aciz bırakacak derecede çok yüksektir. Kur’an’ın nuru olan Risale-i Nur’lar da fesahat ve belagat noktasında nasibini iyi almış eserlerdir. İmam Rabbânî, Mektubat’ında, “Ben sözlerimle Muhammed’i (a.s.m.) övmüş olmadım; aslında sözlerimi Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâmla övmüş ve güzelleştirmiş oldum.” (1:58) demektedir. Belagat ve fesahat ehlinin yazılarını ve sözlerini güzelleştirmeleri için, Allah’ın kelamından, Rasul-i Ekrem’inden ve kâinat kitabından bahsetmeleri elzemdir.

 

Kaynaklar:

Ahmet TANYILDIZ, Kelimenin Fesâhati ve Fasîh Dîvânı Örneği

Prof. Dr. Rıza FİLİZOK, Belâgat bilimimizin içerdiği teoriler: Güzel söz teorisi

Bahadır GÜNEŞ, Belagat Terimlerinin Türkçe Karşılıkları: Fesahat ve İlgili Terimlere Önerilen Karşılıklar

On Dokuzuncu Mektup( 133 / 188) /On Sekizinci İşaret ( 2 / 13) /Birinci Nükte ( 2 / 5)

Yirmi Beşinci Söz ( 21 / 135) /Birinci Şule ( 15 / 62) /Birinci Şua ( 15 / 30) /İkinci Suret ( 13 / 28) /Dördüncü Nokta ( 2 / 2)

Bakara Sûresi ( 193 / 307) /23-24. âyetlerin tefsiri ( 25 / 44) /Mukaddeme ( 25 / 44) /Yedinci Mesele ( 5 / 24)

Yirmi Altıncı Mektup ( 11 / 46) /Birinci Mebhas ( 11 / 13)

Şuâât (Marifetü'n-Nebi) ( 24 / 49) /Beşinci Şuâ ( 4 / 5) /Beşincisi ( 3 / 1) /Ezcümle ( 2 / 1)

Bakara Sûresi( 10 / 307) /2. âyetin tefsiri ( 4 / 7)

On Birinci Şuâ ( 65 / 103) /Meyve Risâlesi ( 65 / 103) /Onuncu Mes'ele ( 4 / 18)

Bir Müdafaa (Takriz) ( 3 / 8

- Reklam -