AĞABEYLER ANLATIYOR

Eklenme Tarihi: 01 Nisan 2017

Selamünaleyküm ve rahmetullahi ve berekatühü

Hepinizi Allah’ın selamı, rahmeti, bereketi, feyzi ile selamlıyorum.

Ben dün akşam Isparta kahramanlarının en güzidelerinden olan birkaç ağabeyin herbirisinin en az 7-8 mektubunu, kendi elleriyle yazmış oldukları mektuplarını göstermiştim. Ve Refet Ağabey’in mektubunun bir kısmını okumuştum. Isparta Kahramanları, Medresetüzzehra Kahramanları, Isparta manevi Medresetüzzehradır diye Üstadın birçok ifadeleri var. Bu ifadelere göre Isparta hakikaten kahramanlık yapmış, Medresetüzzehranın manevi hüviyetini göstermişler ve buradan aldıkları nur, bütün Türkiye’yi, dünyayı ziyalandırmıştır. Isparta’da bir güneş doğmuş, o güneş her tarafı ziyalandırmıştır. Hakikaten Abdullah Ağabey’in de dediği gibi harika bir sebat ve sırf Allah için dünyadan hiçbir şey beklemeden gece gündüz çalışmışlardır. Çobanlar kendi yanlarına kalem defter alıp dağda Risale yazmışlardır. Hiçbir şey ben para kazanacağım da dünyada meşhur olacağım, benim mektuplarım neşredilecek, herkes beni tanıyacak diye de hiçbir niyetleri olmamıştır. Üstadımıza çok samimi, kalplerden kopan mektuplar yazmışlardır. Hakikaten harika mektuplar. Bilhassa Refet Ağabey’in, Binbaşı Asım’ın, Hafız Ali’nin vs.

Üstadımız sık sık burayı mana olarak Medresetüzzehraya binaen, Medresetüzzehranın maddi olarak teşekkülünü istemiş. Üstad Hazretleri 1907’nin son ayında İstanbul’a gitmiş, merhum Sultan Abdulhamid Han’la görüşmek istemiştir. Fakat o dönemin Mabeyn paşaları, 12 tane paşa var, bunlar Üstadı görüştürmemişler ve Üstadımız görüşemeyince oraya Mabeyne bir dilekçe –özel kalem müdürlüğü gibi– o dilekçede meramını ifade ediyor. O ifade Asar-ı Bediiyyede neşredildi. O zaman bazı gazetelerde de neşredilmişti. Sultan Abdulhamid’le görüşme mümkün olmadı. Daha sonra kendisi Şekerci Hanı’nda, Fatih tarafında malumunuz bir odada kapısına levha astırıyor: “Burada her suale cevap verilir, her müşkül halledilir ama kimseye sual sorulmaz” diye. 2 ay burada, Abdulmecid Efendi’nin kendi hatıra defterinde yazdığına göre 2 ay, her gün kafile kafile gruplar, âlimler, doktorlar gelip gelip sual soruyorlar. Gerek dini sualler, gerek fenni sualler. Hepsi cevabını alıp gidiyorlar. Bunun üzerine Mabeynpaşaları sahte bir rapor hazırlayıp Üstad Bediüzzaman Hazretlerini Üsküdar’daki Toptaşı Akıl Hastanesi’ne sevk ediyorlar. Baştabip geliyor hamiyetli, ferasetli bir zat, Üstadımızı konuşturuyor.

Tabi Üstadımızda Asar-ı Bediiyye’de yahud da İki Mekteb-i Müsibetin Şehadetnamesi’nde “Tabible olan maceram” diyor, onu da izah ediyor kendisi. Kendisinin niçin geldiğini soran doktora “Sen dinle, ben izah edeyim. Sonra sen kararını ver” manasında konuşuyor. Neticede doktor –Ahmet Akgündüz kendisinde bu konuda bir belge olduğunu söylüyor– Musul’a yazıyor. O zaman Bitlis Musul’a bağlı. “Bediüzzaman nasıl bir adam?” diye, rapor istiyor. “Suedadan, en fazıl kimselerdendir” diye cevap gelince tabi doktor onu serbest bırakıyor. Sonra Mabeyn paşaları onu nezarethaneye atıyorlar. Nezarethanedeyken ondan kurtulmak için –yine bu paşaların oyunu– birkaç altınla geliyorlar Üstada bir an evvel harcırah namıyla bir maaş bağlanacak diye Üstad bunu reddediyor malumunuz.

Ondan sonra gele gele Üstad Bediüzzaman Hazretleri 1910’da İstanbul’dan ayrıldıktan, Divan-ı Harp’ten sonra Tiflis’e gidiyor. Oradan trenle Hoy şehrine gidiyor, oradan yaya Van’a geliyor. O sene yaz aylarında aşiretleri dolaşıyor. Hem vilayetleri, hem aşiretleri dolaşarak Şam’a geliyor. Şam’da 1911 yılı 8 Nisanında Emeviye Camii’nde Arapça hutbe veriyor. O hutbe 17 sahifedir. Ondan sonra kendisi İstanbul’a dönüyor.

Demokratlara yazdığı mektubunda diyor ki: “Ben Kosova’ya gittim Sultan Reşad’la ve onlara dedim ki ‘Şark daha çok muhtaç, siz oraya büyük bir medrese yapınız.’” Bana söz verdiler. Sonra temel atıldıKosova’da. 20 bin altın oraya tahsisat yapılmış bütçeden. Sonra İstanbul’adöndük. 1912 Balkan Harbi çıkınca, orası istilaya uğradı.Ben onlara tekrar dedim ki, ‘Bu parayı bize verin.’ Kabul ettiler. Veşimdi o günkü Van Valisi Tahsin Uzer bilahare Çankırı Mebusu.O zaman kendisi 1913’te Sadaret bir mektup yazmış. Baş kısmındadiyor ki:

“Mezhebi Şiinin günbegün tevessüünden ve Kürt ahali-i İslamiyesinin son derece cehaletinden bahisle mevcudiyet-i İslamiye ve Osmaniyelerinin bekasına pek mühim istinatgâh olacağını ümit ettikleri bir medresenin Van merkezinde taraf-ı hükümetten müstacelen inşası lüzumu ulema ve eşraf ve Kürt rüesa-yı aşairi tarafından kemal-i tehalük ile son derece aşk ve iştiyakla rica edildiğinden şimdilik 80 talebeyi istiab edecek bir medrese planı ve keşfi yapılmış ve aidiyeti cihetiyle Evkaf-ı Hümayun Nezaretine derdest-i irsal olunmuş idi.” Neticede devamında özetle; “bu çok geçolacak, bunun mutlaka padişahın cebinden karşılanması lazımdır”diyor. 4 Haziran 1329 (1913)Van Valisi Tahsin.

Daha sonra Bediüzzaman 1918 esaretten döndükten sonra 1922’nin Kasım ayında birçok defa İstanbul’dan Ankara’ya çağırılıyor. Yine bu Tahsin Bey, Fevzi Çakmak çok defa rica ediyorlar. Neticede Üstad Hazretleri onları kırmadan Ankara’ya geliyor. Ankara’ya geldikten birkaç gün sonra Medresetüzzehra yapılması fikrini ortaya atıyor, bunun için bir kanun yapılmasını istiyor. Bunların hepsi bu belgelerde yazılı. Kayseri Mebusu Tahsin Alim Efendi 167 arkadaşıyla bu lahikayı imza ediyorlar. Daha sonra lahika Encümene gidiyor ve şöyle karar çıkıyor:

TBMM Lahika Encümeni

Karar 24-25

Riyaset-i Celileye,

Van’da medresetüzzehra namıyla bir daru’l-ulum-ı İslamiye inşa ve küşadı ve mesarif-i inşaiyesi için 339 (1923) senesi Şer’iye ve Evkaf bütçelerine 150 bin lira idhal edilmesi hususunda Van Mebusu Haydar Beyin ve rüfekasının 17.2.1339 tarihli teklif-i kanunisi Encümenimizce tekrar mütalaa olundu. Teklif-i mezkûrun mahiyeti esasat-ı diniyeyi i’lâ ve takviye edecek bir müessese-i aliyenin küşadıyla ilim ve irfan sahasındaki tekamülata bir hatve teşkil edeceğinden şayan-ı müzakere görülmüş olmakla Heyet-i Umumiyeye arza karar verildi. 9.9.1339

Şimdi ondan sonra Genel Kurulda bunu mütalaa ediyor ve kanunlaştırıyor. Bundan tahminen bir hafta önce hükümetin başı olan zatla görüştüm ve burayı kendisine de okudum dinledi ve hatta “Bu imzalar onay mı yoksa başka bir şey mi?” dedi. Hayır 169 imza var bunların hepsi imzaladılar diye cevap verdim. Kendisi dinledi bunu. Ben dedim ki: “Siz bunu yapın demiyorum ama malumatınız olsun. Osmanlı devleti, hem de Türkiye cumhuriyeti devleti bu Medresetüzzehra meselesine sıcak bakmışlar, para aktarmışlar.” Şimdi genel kurulun aldığı kararı da okuyayım:

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ RİYASET-İ CELİLESİNE

Harb-i Umumid’en evvel Kosova Medresesi’ne tahsis olunan yirmi bin altun liradan on yedi bin altun Van’da yapılacak Medresetüzzehra ismiyle müsemma bir daru’l-ulum-ı İslamiyeye tahsis edilmişi. Van Valisi Tahsin Bey’in ve aşairin teşebbüsüyle temeli atıldı. Aşair taahhüd etdiler ki, zekâtın bir kısmını o medreseye tahsis edeceğiz, hatta zekatın zekatıyla iki bine yakın leyli talebe idare edilecekti. Hem de Maliyenin tasarrufunda olan oranın evkafı da mühim bir yekun teşkil eder. Şimdi ise oraların Ermeni ihtilal komite menba’ları olan münderis (izi kalmamış) kiliseleri de oranın evkafına mal olmuş. O vakitte öyle bir müessesenin vücuduna esbab-ı mucibe bir ise, şimdi ondur. Çünkü o zaman yalnız bir hasm-ı dini var idi. Şimdi cenubdan, şimalden, şarktan, hem de cehalet-i dahili ile beraber ahlak ve esasat-ı diniyeyi ifsad edüp halkı kavgaya sevk ediyor. O nazik mevkide ve öyle bir kavimdeki her şey din nokta-i nazarından muhakeme eder. Esasat-ı diniyeyi i’la ve takviye eden böyle bir müesseseden başka hiçbir tedbir ciddi semere vermez, verse de muvakkatdır. Binaen aleyh böyle bir müessese-i aliye-i ilmiyenin o havali halkının tahsil-i ilm ve irfanına tahsisi vilayat-ı şarkiyede devletin asayişinde, iktisadiyatında, ahlakiyatında müessir-i hayır ve şükran tevlid edeceğinden ve’l-haletühazihi bir altun liranın mukabili yedi lira ve levazım-ı inşaiye ve sairenin fiyatça eskisine nisbetle birkaç misli tezayüd etmiş olduğundan bugünkü paranın kıymeti nazar-ı dikkate alınarak bu zirdeki mevadd-ı kanuniyenin kabuliyle bu emr-i hayrın bir an evvel kuvveden file ısdarı mülk ve milletin selamet ve saadetini gaye-i emel tanıyan Meclis-i Ali-i Milliye arz ve teklif eyleriz. 17 Şubat sene 339 (1923)

1. Van’da [Medresetüzzehra] namıyla bir daru’l-ulum-ı İslamiye inşa ve küşadı kabul edilmiştir.

2. Masarif-i inşaiye içün 339 (1923) senesi Şer’iye ve Evkaf büdcelerine yüz elli bin lira idhal edilmişdir.

3. İşbu kanun tarih-i neşrinden i’tibaren mer’i olacakdır.

4. İşbu kanunun icra-yı ahkâmına Şer’iye ve Evkaf Vekâleti memurdur.

169 imza var. Mustafa Kemal’in de imzası da var. Yani onay vermiş bu meseleye. Van’daki 15 bin dönümlük araziye hükümet sıcak bakmış. Buradan da bunu söyleyeyim. İnşallah Urfa’ya da bir şubesini açmaya teşebbüs ediyoruz. Hükümetin başındaki zatla da görüşeceğiz.

Hepinize selamün aleyküm.

- Reklam -