Taşköprülü Sadık Bey

Eklenme Tarihi: 23 Kasım 2014 | Güncelleme Tarihi: 07 Ocak 2017

 

Bediüzzaman Said Nursi’nin TalebesiAbdulkadir Badıllı Ağabeyin Kastamonu Ağabeyleri Paneli konuşma metnidir

Selamünaleyküm.

Benim konum Kastamonu’nun seçkin kahramanlarından Taşköprülü Sadık Beydir. Hakkında bildiklerimi, aradıklarımı, bulduklarımı sizlerle paylaşmak istiyorum.

Öncelikle Üstadımızın Kastamonu’ya gönderilmesini anlatmak istiyorum. Malumunuz 1935 Nisan’ında Üstadımızı Isparta’da tarikat yapıyor, şunu yapıyor, bunu yapıyor diye yargılıyorlar. Ankara’dan İçişleri Bakanı, Emniyet Genel Müdürü, Jandarma Genel Komutanı oraya gidiyorlar. Isparta’da bir hafta kadar bu iş sürüyor. Tam o sıralarda Bakanlar Kurulu toplanıyor. M. Kemal Paşa; “Bediüzzaman hâlâ Kürt isyanından vazgeçmedi, akıllanmadı. İrticai faaliyetlerde bulunduğu için onu Kastamonu’ya sürgün ediyoruz.” diyor. Hâlbuki orada mahkemeye verilmek üzere ifadeleri alınıyor. Eskişehir’e geldikten sonra mahkeme heyetinin kararı da; bir sene Kastamonu’da genel gözetim altında tutulması, şeklindedir. Zaten daha önce karar verilmiş Kastamonu’ya gidecek. Kastamonu’ya gelmiş.

Burada şunu arz etmek isterim ki, Üstad hazretlerini buraya, Isparta’ya, Emirdağ’a göndermeleri bir seçmedir. Yani kendiliğinden olan bir şey değildir. Çünkü görebildiğim kadarıyla Isparta, Kastamonu ve Emirdağ milliyetçilikte ileridirler. Üstad hazretleri ise şarktan gelmiş bir Kürt’tür. Hükümete isyan eden, sürgün olarak gelen birisidir. Buralara gönderelim ki, hiç kimse bakmasın, hiç kimse ondan istifade etmesin. Üstad nereye gitmişse, müsbet olanlar kucaklamışlar, görünce ne olduğunu anlamışlar ve bağırlarına basmışlardır. Onun için Kastamonu çok mühim çünkü hadise seçilerek olduğu için. 29 Nisan’da buraya gelmiş, karakola yerleştiriyorlar. İki üç ay sonra karakolun karşısındaki eve yerleştiriyorlar. Perde astırmıyorlar, her şey kontrol altında.

Sonra diyorlar ki: “Said Nursi Suriye’de Kürt isyanını yüksek sesle dile getiren kasetler doldurtup buraya getirtip sattırmaktadır.” Şimdi bu bir iftira. Bediüzzaman nasıl bu karakol içinde, bir de kapısında nöbetçileri olan bir yerde bunu yapacak?

Gelelim Sadık Beye. Çok tesirinde kaldığım bir insandır. Hakikaten kahraman biridir. Asil ruhlu bir insandır. Üstada karşı yazdığı mektuplarında, hitabelerinde o kadar samimi, o kadar candan söylüyor ki, beni ağlatıyor. Kastamonu’ya geldikten on gün sonra Isparta’ya ilk mektup geliyor. Kastamonu Emniyet Müdürü eliyle diye yazıyor.

“Aziz kardaşım Hüsrev” diyor.

“Şükür hakkımda inayet-i İlahiye de var. Ben burada rahatım. Fakat hizmete şiddetli ihtiyacım var. Sizlerden biriniz yanımda bulunmazsa çok üzüleceğim. En evvel hizmet görmesi sana düşüyor. Sonra başkası yapar. Bu husus için burada hükümete ve emniyet müdürüne müracaat ettim. Eğer senin yol masrafını verirse veya teshilatla/kolaylıkla gönderirse çok iyi olur. Yoksa borç ediniz. Burada beraber çalışır o borcu öderiz. Gelirken beraberinizde Mucizeli Kur’an’ımızı ve matbu 10. Söz’ü ve Hafız Ali’nin el yazısı ile tevafuklu yazılan 10. Söz’ü ve altı esma-i İlahiyenin altı nüktelerini eğer yazmışsan birlikte getir. Bu hususu burada zabıtaya ve hükümete bildirdim.”

Şimdi Üstadımız buraya geldikten sonra Taşköprülü Sadık Beyin Risale-i Nur’a ilk teması ile ilgili yazdığı şu asil ruh ile mektubudur:

“Bismihu ve in min şey’in illa yusebbihu bihamdihi.

“Mübarek ve kudsi ve manevi üstadımız olan Risale-i Nur’a bütün imanımla bila-kaydu u şart zuhur edecek bir emir ve en ufak bir işaretin ben aciz talebesine malımı, canımı, evlad u iyalimi hatta ihtiyar validemi dahi feda etmeye hazırım. Hiçbir zaman ruhumdan ve hayalimden tesir-i manevilerinin zail olmadığını ve tesir-i manevisinin ruhuma ilka ettiği cesaret-i maddiye ve maneviyenin menbaı olan o manevi üstadımın teveccühleri en büyük maksat, en büyük mukaddesatım olduğuna nefsim kabza-i tasarrufunda olan Zat-ı Zülcelali şahit tutuyorum” diyor ve bitiriyor.

Sadık Bey Denizli hapsine girdiği zaman bütün mahbusları, efelerini teskin ediyor ve çok büyük işler başarıyor. Bundan Üstad da bahsediyor. Bu mektup da var burada.

Hizbinnuri okunmaktadır. Üstad hazretleri o zaman, “Hayır! Müdafaalar yeni yazı ile yazılsın.” diyor. Buna bazıları karşı çıktı. Bunun üzerine Sadık Bey de tavrını koyuyor; “Hayır! Madem Üstadımız öyle diyor, yeni yazı ile yazılsın.” diyor. Ve Süleyman ve arkadaşları ve hapisteki efeler vs. vasıtasıyla makine getiriyorlar sabaha kadar müdafaalar yazılıyor. Üstadımız bunu çok beğeniyor, çok hoşuna gidiyor.

“Hakikaten şahsıma ve Nurcuların ittihamına ve mahbusların nurla tevafukuna Hilmi ile hizmet eden ve memlekette hapishaneler ve sonra kahramanane çalışan ve ismine tam muvafık Sadık Bey ve validesiyle tebrikimi mukabil ve benim namıma orada kurban kestiğine mukabil bin barekallah ve maşallah deriz.”

Sadık Bey Denizli hapsinde çok büyük hizmetler ediyor. Posta masraflarını kendi eliyle veriyor. İkincisi Denizli hapsindeyken Üstad hazretleri hiç kimseden hediye, zekât filan mukabelesiz bir şey almıyor. Fakat Sadık Beyin hediyesini alıyor.

“Aziz sıddık hakikatli Sadık Bey,

“Seni ilk gördüğümde sende yüksek bir fedakârlık hissetmiştim. Benim şahsım Risale-i Nur’a hizmet ile ilgili olduğu için seni Risale-i Nur hizmetine vermesini rahmet-i İlahiyeden beklerim. Tahliye olsun olmasın seni hizmetimde arzu ederim. Fakat hem hanemizdeki talebeler ve hem de Kastamonu’da benim yerimi boş bırakmak olmaz. Yalnız Feyzi kalsa yeter. Hafız Tevfik ise, onun Kur’an dersi için vazifesi vardır”diyor Üstad hazretleri.

İkinci mektubunda:

“Aziz sıddık kardeşim Sadık Bey,

“Hakikaten ben sizde Hilmi, Feyzi ve Emin’de, kardeşte ve hatta valideynde bulunana halis ve minnetsiz bir şefkat gördüğümden hem ruh rahat ediyor, hem sizin bu ehemmiyetli hizmetinizi mukabelesiz kabul ediyorum. En evvel Hilmi (Erkal) Beye minnettarım. Zaten ben sizin hepinizi bir ruhta telakki ediyorum. Feyzi, Emin, Hilmi çoktan beri benim kardeşlerime dâhildirler. Has kardeşlerin bir kısmını, (Taişu saiden sadıkan bi muhabbeti) fıkrasında gösteriyor ki, sadıklar daha sarih görünüyorlar.” Yani burada Sadık Bey kendi ismine muvafık olarak işârî değil, doğrudan doğruya görünüyor. Eğer dağılmazsanız, yemek masrafına ben de yersem iştirak edeceğim. Zaten tam vaktinde bana muvafık hediyeleriniz manevi kıymeti ondan dokuzu ihsanınız olsun. Bir de daimi ve eski bir âdetim için Isparta’da bazı eşyamı satmışım. Çok şükür iktisat bereketiyle o az para bana kâfi geldi.”

İşte Sadık Beyin kendi eliyle yazdığı mektuplar. Daha 15 tane mektup var. Sadık Bey Abdurrahman’ın yazdığı Tarihçe-i Hayat’tan sonra, 1920’lerde, genişçe Mufassal Tarihçe-i Hayat’ın yazılmasına, hapisten sonra sahip çıkıyor. Hepsi burada var. Üstaddan soruyor, Feyzi Efendiden soruyor, İnebolu’ya geliyor, gidiyor, hepsiyle konuşuyor, birçok sualler soruyor ve kendisi yazmaya başlıyor. Ondan sonra bu tarihçe Afyon hapsine kadar çalışılmış sonra işler durmuştur.

Sadık Bey o zaman bir manzume/şiir/kaside yazmış. Bu kasideyi inşallah zamanım olursa bir kısmını okurum. Asil ruhlu Sadık Bey beni her zaman ağlatmıştır. Onun yüksek ruhuna hayranım.

Şimdi ben kahraman Allah bin rahmet etsin Taşköprülü Sadık Beyin bir şiirini, Üstad hazretleri de Afyon hapsinde talebelerine bir moral olması için bundan bahsediyor.

Yalnız şunu göstereyim. “Rabian: Taşköprülü Sadık Beyin mukaddemesini istinsah için Konyalı Sabri’ye vermiştim. Eğer yazılmış ise, tashihimden geçen parça ona gönderilsin.” Sadık Beye. Çünkü o Afyon hapsine girmemiş. Üstadı ile beraber hapse girmeye çalışıyor ama olmuyor. “Yeni yazılan bir suret bana gönderilsin. Hem sadık’ın manzumesinin bir sureti yanımda var. Sizde yoksa göndereceğim.” Bunu Afyondaki Nur talebelerinin moral bulmaları için yazdırmış göndermiş.

Şimdi bundan biraz okuyayım.

Kendisi yazmış:

“Bismihu sübhanehu. Ve in min şey’in illa yusebbihu bi hamdihi.

“Risaletü’n-Nur’un ve Üstad-ı azam, feid’ü’l-asr Bediüzzaman Saidü’n-Nursi hazretlerinin nurunun tecelliyat-ı şiddetinden ve sabık idarenin din ve din âlimlerini, hususan Üstadımı imha kastıyla yapageldiği facialardan Afyon hapishanesinin ve ağır ceza mahkemesinin karanlık kâbusunun sıkletinden tereşşuh eden damla."

Taşköprü/Kadıköyü

Risaleti’n-Nur Talebelerinden

âciz ve hakir

Muhammed Sâdık

Afyona gidemiyor. Kendisi yazıyor.

İsm-i Hak’tır her işe ibtida, hem intiha;

Lafza-i Celaldir müminin vird-i zebanı

Esselatü vesselamu sana ey Habib-i Hüda!

Doldu cihan nurunla buldu safa.

Dest-i Ha’la dikilen bu şecere-i Tuba

Yıkılır mı yed-i a’da ile eya!

Demedi mi ol Resul-i Kibriya;

“El-Ulemau veresetü’l-enbiya”

Allah ruhuna rahmet eylesin.

Şiirin devamı için buraya tıklayınız

 

- Reklam -