Muhammed Numan ÖZEL
Modern dünyanın büyülü aynasında, insanoğlu kendi varlığını kaybetme tehlikesiyle yüz yüze.
Sekülerizmin parlak ama soğuk ışıkları, insanın her şeyiyle alay etmektedir.
İnsan, ruhunu saran derin manevi boşluğu ne yaparsa yapsın gizleyebilir mi?
Bediüzzaman Said Nursi, Batı’dan gelen bu güçlü seküler rüzgârların İslam toplumlarında nasıl bir yankı uyandıracağını çok önceden fark etmişti. Bunun için toplumun en az zararla nasıl etkileyebileceğine dair öngörülerde bulunuyordu.
O, sekülerizmi yalnızca bir sistem olarak değil, aynı zamanda insanlığın kalbine yönelen bir meydan okuma olarak görüyordu. Adeta dünya ve ahiretin bir chelangesi olarak arz-ı endam ediyordu.
Bediüzzaman’ın sesi, dinin sadece ibadethanelere değil, hayatın tam kalbine yerleşmesi gerektiğini haykırıyordu. Çünkü dinin camilere hapsedilip toplumdan, hayattan adeta silinmesi ileriye yönelik olarak çok ama çok ciddi problemleri beraberinde getirecekti.
Belki bu dediklerim Risale-i Nur Külliyatı’nın 25 cildinde dağınık olarak geçtiği için mübalağa olarak anlaşılabilir ama bir derleme, terkip şeklinde “Külliyat Mühendisliği” yapılsa dediklerim çok açıkça görülmektedir. Bir çok meseleyi bu tarzda tahkik edip araştırdığım için külliyattan rahatça konuşabiliyorum.
Pasif okumalar, evrad makamında okumalar… Kısaca verimsiz fazla okumalar yerine tahkikle, araştırarak yapılan az okumalar daha faydalı olduğunu düşünüyorum.
Bediüzzaman Said Nursi'nin sekülerizmle olan ilişkisi, onun İslam'ın temel değerlerini savunurken modernleşme süreçlerine ve Avrupai bir yaşayış ve dünya görüşünün topluma zorla benimsetilmesine karşı aldığı dengeli ve eleştirel tavır üzerinden anlaşılabilir.
Bediüzzaman, sekülerizmi genelde iki boyutta ele almıştır. Seküler Avrupa’dan gelen her şey kötü değildir. Yani ya hep ya hiç anlayışı yok Bediüzzaman’da:
“Avrupa ikidir:
Birisi, İsevîlik din-i hakikîsinden aldığı feyz ile hayat-ı içtimaiye-i beşeriyeye nâfi' san'atları ve adalet ve hakkaniyete hizmet eden fünunları takib eden bu birinci Avrupa'ya hitab etmiyorum.
Belki felsefe-i tabiiyenin zulmetiyle, medeniyetin seyyiatını mehasin zannederek, beşeri sefahete ve dalalete sevkeden bozulmuş ikinci Avrupa'ya hitab ediyorum." (Lemalar (115)
1. Sekülerizm ve Devlet Yönetimi
Bediüzzaman, İslamiyet'in devlete müdahalesini reddeden ve dinin kamusal alandan tamamen çıkarılmasını savunan katı sekülerist, kemalist, dinsizlik olarak kullanılan laik anlayışa karşı çıkmıştır.
İslamiyet sadece bireysel bir ibadet sistemi değil, aynı zamanda toplumun sosyal ve ahlaki düzenini koruyan bir hayat nizamıdır. Lâhika mektuplarında bu meseleleri sıkça vurgulamaktadır.
“İtikadı sarsılmış, ahlâkı bozulmuş yüz fâsıkın idaresi ve onlar içinde asayiş temini, binler ehl-i salahatin idaresinden daha müşkildir.” (Lemalar (123)
Bu nedenle, devletin dini baskılamasına, sindirmeye çalışmasına karşı çıkmıştır. Bilakis dinden de kuvvet alarak bir çok şeyi daha etkili yöntemlerle çözüme kavuşturmak mümkündür.
Bediüzzaman, özellikle Cumhuriyet döneminde dinin kamusal alandan dışlanmasını ve dini eğitimin yasaklanmasını eleştirmiştir. Gerçi 1920’lerde hemen her şeyde sıkıntı çekilmiş.
Din ile devletin ahenkli olması gerektiğini savunmuştur. Dinin kurallarıyla devletin sosyal ve hukuki düzeni sağlamaya yönelik hedefleri arasında bir fark yok. Farkı birisi bunu İslamî hassasiyeti diğeri de sosyal ahenk diyelim. Bunu mana-yı ismi ve harfî olarak Risale-i Nur’dan ders alıyoruz.
Dinin devletin ahlaki ve manevi değerlerine rehberlik etmesi gerektiğini ve birbirini desteklemesi gerektigini ifade etmektedir. Teokrasiye de oligarşiye de karşı çıkmıştır.
2. Sekülerizm ve Birey Hayatı
Bediüzzaman, sekülerizmin bireysel yaşam üzerindeki etkilerine de vurgu yapmıştır.
Manevi boşluk ve ahlaki yozlaşma eleştirisi: Sekülerizmin, bireyleri sadece dünya hayatına yönlendirdiğini ve ahireti göz ardı eden bir hayat anlayışını teşvik ettiğini ifade etmiştir. Bu durum insanı mutsuzluğa ve manevi boşluğa sürükler. Manevi olarak desteğe ihtiyaç hisseder. Fakat bunun sebebinin iman ve amel eksikliği ve itikad boşluğu olduğunun farkına varmazsa psikiyatrinin kapısını çalacaktır.
Bugün bir çok insanın madde bağımlısı olmasının arkasında yatan temel etmen maneviyat açlığı ve boşluğudur.
İman ve akıl birlikteliği: Bediüzzaman, iman hakikatlerinin akli ve bilimsel temellere dayandığını savunmuş ve sekülerizmin dine karşı aklı üstün görme anlayışını eleştirmiştir. İslamiyet bir nesne değil ki labaratuvara sokulup deneyler yapılsın.
3. Pozitif Yönler ve Eleştiriler
Bediüzzaman, sekülerleşme süreçlerini tamamen reddetmemiştir. Sekülerizmin bilimi, teknolojiyi ve medeni ilerlemeyi teşvik eden yönlerini olumlu görmüştür. Buna örnek olarak Risale-i Nur Külliyatı telif ve neşriyat sürecinde görüyoruz. Elle yazma dönemi, teksirle çoğaltma ve matbaalarda basım dönemi. Bediüzzaman tüm teknolojik gelişmeleri takip etmiştir. Radyo, matba, uçak, ulaşım..
Mesela, hayatına baktığımızda Bediüzzaman'ın Doğu vilayetlerine telgraflar çekerek onlara fikirlerini belirtip yol gösteriliği yapıyor. Radyo için "her dershaneye, medreseye bir tane koyalım" diyor.
Otomobile biniyor. Uçakları görünce “nevimle (insanoğlu ile) iftihar ediyorum” diyor. Renkli matba baskılarını görünce Tevafukatlı Kur'an'ı Kerim baskısı için uğraşıyor…
Ancak bu ilerlemenin, insanın manevi boyutunu yok sayarak değil, ahlâk ve maneviyatla dengelenerek olması gerektiğini ifade etmiştir. Yoksa ahlâksız mühendis, doktor, öğretmen, din görevlilerinin, esnafların toplumda karşımıza çıkabileceğini öngörüyor..
4. Medresetü'z-Zehra Projesi
Sekülerizme alternatif olarak Bediüzzaman, Medresetü'z-Zehra projesini ortaya koymuştur. Bu proje, dini ilimlerle fenni ilimleri bir arada okutmayı ve bu şekilde din ile bilimin çatışmadığını, aksine birbirini desteklediğini göstermeyi amaçlamıştır. Ahlâk, erdem toplumu ancak maddi ve manevi gelişimlerin beraber olduğu toplumlarda mümkündür.
Bir kaç vecizeye bakalım:
“...Bu dünyada hayatın gayesi ve hayatın hayatı iman..” (Tarihçe-i Hayat - 362)
“Hayatın lezzetini ve zevkini isterseniz, hayatınızı iman ile hayatlandırınız ve feraizle zînetlendiriniz ve günahlardan çekinmekle muhafaza ediniz.” (İman ve Küfür Müvazeneleri (56)
5. Hayat Şartlarına Karşı Tembel Kalmamak
Bediüzzaman, insanların hayatını israf etmesine, gereksiz şeylerle heder etmesine karşı çıkar. İnsanların sosyal hayata karşı duyarsız kalmasını eleştirir. Pasif, sinik, sönük bir müslüman profilini reddeder.
“..atalet ademin biraderzadesidir; sa'y, vücudun hayatı ve hayatın yakazasıdır.” (B.Cevab Veriyor (235)
Netice itibariyle;
Bediüzzaman Said Nursi, sekülerizmin dine, manevi değerlere ve ahlaki yapıya zarar veren yönlerini eleştirmiştir. O, sekülerleşmenin Batı ve İslam dünyasındaki uygulanış biçimlerini ayrı ele almış, İslam toplumlarının manevi ve ahlaki değerlerini koruyarak modernleşebileceğine inanmıştır. Bu yönüyle, Bediüzzaman'ın yaklaşımı "İslami modernizm" olarak değerlendirilebilir. Yani Kur’an ve Sünnet merkezli bir yaklaşım tarzı.
Toptancılık hiçbir zaman faydalı olmamıştır. Her şeyin faydalı ve zararlı şeyleri bulunmaktadır. Doğru olan tutum davranış olumluları almak olumsuzları görüp, gösterip uzak durmaktadır.
RİSALE HABER