Kadir AYTAR
Doğudan batıya, kuzeyden güneye bütün Müslümanları içine alan İslam cemiyetinin mensubuyuz.
Bu cemiyetin şubeleri mescidler, medreseler, tekkeler ve zaviyelerdir. Reisimiz Resul-i Ekrem (asm), kanun-u esasisimiz/anayasamız da Kur’an-ı Azîmüşşandır. [1]
Bu şubelerin zamanında Müslümanların eğitim, ahlak, kişisel ve toplumsal gelişimlerinde, çok büyük roller üstlendiği hepimizin malumudur.
Zamanla gevşedik, rehavete kapıldık, Reisimize (asm) kulak vermedik, Kur’an’ımızı okumadık, gaflete daldık, şuursuzluk ettik, aldandık, aldatıldık. Böylece cemiyetin şubelerini çağın gereklerine göre iyi işletemedik. Onlar da bizimle birlikte bozuldular. Bütün bunlar, üstelik çok sağlam nurani bağlara sahip olmamıza rağmen olmuştur.
Bu arada ifsat komiteleri de boş durmadılar. Damarlarımıza kadar nüfuz ettiler. Sonuç olarak, yanı başımızda bombalar yağdığı, katliamlar yapıldığı, çocuklar ve kadınlar katledildiği, insanlık dışı işkenceler yapıldığı halde, hiçbir şey yokmuş gibi, normal hayatımıza devam edecek kadar hayattan koptuk.
Acilen yapmamız gereken şey, Kur’an-ı Azimüşşan’da yazılı esaslarla; mescid, medrese/okul, tekke ve zaviyelerde, bizi birbirimize sımsıkı bağlayan nurani bağların canlandırılması ve gaflet perdesinin yırtılarak güzel ahlakın aynası olacak talebeler yetiştirilmesi lazımdır. Birlik, beraberlik ve kardeşlik ancak bu şekilde sağlanabilir. Müslümanların ittihadı, bu zamanın en büyük farz vazifesidir. Bu da ancak cemiyetin şubelerinde yetişecek ahlaklı, faziletli, fen ve din ilimlerinde donanımlı, sağlam karakter sahibi, aynı değerler etrafında birleşerek muhabbetle, doğrulukla, zihniyet ve duygu birliği sağlayan müminlerle olacaktır.
Tarafgirlik, inat ve haset gibi duygular, müminler arasında nifaka, ayrılıklara, dargınlıklara, kin gütmeye, düşmanlıklara ve zulümlere sebep olduğundan, hem çok çirkindir, hem de zehirleyicidir.
Zındıka ve ifsat komiteleri, Müslümanları büyük bir sömürü potansiyeli olarak görmektedirler. Düzenlerini sürdürmek için de açıktan veya gizliden yürüttükleri birçok ifsat planları ile Müslümanları, gaflet ve şuursuzluklarından istifade ederek, birbirlerine düşürdükleri açıkça görülmektedir. Bu aynı zamanda bir iman zaafiyetidir. Filistin konusunda gösterilen felçli gibi duruş ve aymazlık, dağınıklığı, nemelazımcılığı ve savrulmuşluğu gözler önüne sermektedir.
Filistin davası, yalnız Müslümanların değil, bütün dünya toplumlarının davası haline gelmiştir. Batı toplumlarının, aslında demokratik bir şekilde yönetilmediklerini, Siyonizm gibi ifsat komiteleri ve para baronları tarafından esaret altına alındıklarını, demokratik seçim diye bilinen yöntemin de çoğu zaman bu komite ve baronların kendi adamlarını seçtirme düzeneğine dönüştüğünü, geç de olsa anlamalarına vesile olmuştur. Müslümanlardan daha çok “ateşkes ve Filistin’e özgürlük” çağrıları yapıp sokaklara dökülmeleri bunun göstergesidir.
Bu ifsat komiteleri dil, tarih, kültür, ırk, mezhep ve coğrafî farklılıklardan azamî derecede istifade ile karşılarında güç teşkil edecek “İslam birliği” gibi birlikteliklerin teşekkül etmesine var güçleri ile engel olmaktadırlar. Özellikle de başkasını yutmakla beslenen menfi milliyetçiliği çok işletip, milyonlarca insanı birbirlerine kırdırmaktadırlar. Müslümanların cahil, yoksul ve darmadağınık kalmaları için, terör örgütlerine milyarlarca dolar harcamaktadırlar.
İman ve Kur’an ilmi, insanın aklını nurlandırır. Fen ilimleri de o Kur’an nurunu, hikmetlerle takviye edip, insanı kâmil manada bütünleştirir, hakikatlere gözünü, kalbini ve ruhunu açtırır. Böyle bir insanı kandırmak, aldatmak, fitnelere alet etmek, meşveretsiz iş yaptırmak kolay değildir.
İnsanlığın ahlakî değerlerine savaş açan dehşetli akımlara ve ifsat komitelerine karşı Müslümanların kendi aralarındaki ufak tefek nizalara takılıp kalmaları, büyük faciaları da beraberinde getirmektedir.
Müminlerin kalplerindeki iman, kemal bulup muhkemleştikçe, İslam şeairleri hayat bulur, nurlanır, genişler ve bütün dünyayı aydınlatarak barışı, huzuru ve güveni temin eder.
Batı medeniyeti, insanlığın güçlü ve zengin kesiminin mutluluğunu ve huzurunu temin edip, geri kalanını insan yerine bile koymayarak açlığa, sefalete, zulme ve ölüme terk ederken; İslam medeniyeti, insanlığının tamamının saadet ve huzurunu temin etmeyi hedeflemektedir. Doymak bilmeyen açgözlü zalimler, bu hedefi çok iyi bildikleri için, bir yandan zulüm ve sömürü politikalarını sürdürürken, diğer yandan da gizli komiteler aracılığı ile İslam düşmanlığı yaparak aldatma ve ifsat perdeleri ile hakikati gizlemeye çalışmaktadırlar ki, insanlar İslamı tanımasın, uyanmasın, köle olarak kalsın ve kendi saadetlerine zarar gelmesin.
Güneş balçıkla sıvanmaz. Filistinli kardeşlerimizin onca dayanılmaz acılara rağmen imanlarının gücüyle dik duruşları, bütün maskelerini bir bir yere düşürmekte ve başta müsbet batı olmak üzere bütün dünya halklarını uyandırmaktadır.
Bediüzzaman, İslam medeniyetinin, batı medeniyetinin önündeki engellerin temizlenmesinden sonra inkişaf edeceğini müjdelemektedir.[2] Şimdi Kur’an’la müsbet batı toplumları arasındaki mesafe gitgide kapanmaktadır. İnşaallah bu büyük bir fütuhata vesile olacak ve insanlık fıtratına uygun olan yolu tercih edecektir.
Bu durumda İslam cemiyetinin ve şubelerinin, çok ciddi anlamda, kuru bilgiden ziyade, güzel ahlakın kazanılması yönünde çalışmaları gerekir. Önce fertlerin tahkiki imana sahip olmaları sağlanmalı, ardından sosyal ve ekonomik hayatı, İslam medeniyetine göre şekillendirmeli, sonuç olarak da İslam’ın siyaset anlayışını dünya siyasetinde belirleyici konuma getirmelidir.
Hal dili en güzel nâsihtir. Biz İslamın güzelliklerini yaşantımızla gösterirsek, güzel ahlakımızla ayine olursak, insanlar koşarak İslam’a geleceklerdir. Bunun emareleri de görülmektedir. Avrupa’da Filistin direnişinden dolayı İslam dinini araştırarak Müslüman olanların sayısının 20 milyonu geçtiği haberlere konu olmaktadır. Görüldüğü üzere bizlere çok iş düşmekte; İslamı temsil etmek, öğrendiğini yaşamak ve yaşantımızla da güzel ahlakı diğer insanlara göstermek çok önem arz etmektedir.
Etnik ve kültürel farklılıklar, kaynaşmayı, kardeşliği ve yardımlaşmayı gerektirir. Bunun aksi, hem Allah’ın emrine, hem de insanın fıtratına aykırıdır. Menfi ideolojilerin tesirini kıracak, rahmet, şefkat ve muhabbetle insanları bir araya getirecek olan İttihad-ı İslam kuşatıcı bir şemsiyedir. İnsanların heves ve şehvetle kararmış olan hissiyatına, İslamın parlak fikirleri elbette galip gelecektir.
[1] Nursi, Said, İlk Dönem Eserleri, Rumuz, s:9
[2] Nursi, Said, Sünuhat, Rüyada Bir Hitabe, s.36