Eğitimci-Yazar Ali IRMAK
(Kastamonu Lahikası 104. ve 105. Mektuplar)
Günümüz dünyasında gözlerimizin önünde birçok olaylar meydana gelmektedir. İnsanlık bu olayları canlı yayınlardan sanki yanlarında cereyan ediyormuş gibi izlemektedirler. Haber kanalları, web siteleri, gazeteler vd. iletişim kanalları bu tür haberlerle dolup taşmaktadır. Bu olayların her birinin durumuna hâkim olmak mümkün gözükmemektedir. Ama insanlar kısır anlayışları ile bu olaylar karşısında yorum yapmakta, fikir yürütmektedirler. Bu davranış biçimi de bir tarafa meyil oluşturmakta ister istemez tarafgirlik meydana gelmektedir. 104. Mektup, siyasî boğuşmalara bakmamak ve hiç birisine taraftar olmamak mevzuunda mühim bir ikaz içermektedir. Bediüzzaman, talebesi Emin’in Kastamonu çevresine bir kolordunu gelmesine yorum yapmasını istemez ve sözünü keser. Sözünü kesmesine rağmen kalbinin ehemmiyetli alaka gösterdiğini söyler. Kalbi, fikirlerine ağır basar. Ama bu durum karşısında ihtar gecikmez. Konuşmanın cereyan ettiğinin ertesi gününde Bediüzzaman “bugün namazda vetesbihatında iken, mânevî tarzda denildi ki…” diyerek bu durumun kendisine ihtar edildiğini söyler. Bu ihtarlarda Müslümanlar için çok güzel ölçüler, olaylara nasıl bakmamız gerektiği ile ilgili çarpıcı değerlendirmeler vardır. “Küre-i arzda çarpışan, mücadele edencereyanlardan herhalde birisi İslâmiyete ve Kur’ân’a ve Risale-i Nur’a ve mesleğimize taraftar olacak; bu noktadan ona karşı bakmak gerektir.” Küre-i arzda yaşanan olaylara Risale-i Nur talebelerinin bakış açısı da bu yönden olacaktır ve de olmalıdır. Mektubun ileriki satırlarında bunun da olmaması gerektiği gerekçeleriyle vurgulanmıştır.
Bediüzzaman başka bir-iki mektubunda da talebelerini yaşanan olaylara, çekişmelere niçin bakmamak gerektiğini açıkladığını söyler. Bu açıklamaların kalbe, akla yeterli olacağını belirtir ama meraklı ve hevesli olan nefse ise kâfi gelmediğine vurgu yapar.
Buraya kadar olan süreçte dikkat çekici bir durum vardır. Olaylara bakış açısında ilk önce fikirler, düşünceler daha doğrusu akıl devreye girmekte ve yorum yapmaktadır. Bakmamak konusunda aklı devre dışı bıraksak hemen devreye kalp girmekte ve bir tarafa meyletmektedir. Kalbi de geçebilirsek bu sefer de karşımıza meraklı ve hevesli nefis ortaya çıkmaktadır. Olaylara bakış açılarımızda bu üç unsura dikkat etmemiz gerekmektedir.
Bediüzzaman insanların nasıl zalim olabileceğini adım adım açıklar. Siyasi cereyanlara bakanlarda ilk önce:
Bakmakta bir tarafatarafgirlikhissi uyanır;
daha sonrara:
Tarafgir nazarı, taraftar olduğu tarafcereyanın kusurunu görmez, zulmüne rıza gösterir, belki alkışlar.
Bu durumda; zulme razı olmayı dolayısıyla zulmü ortaya çıkarır. Ortaya çıkan zulümler neticesinde;
“Çokmâsumvemazlumlarınhukukları kayboluyor, mahvoluyor.”
Bunun nedeni ise “Mimsiz, gaddar medeniyetinzâlimânedüsturu”nun olmasındandır. Bu; “Cemaatiçin fert feda edilir; milletinselâmeti içincüz’îhukuklara bakılmaz” düsturudur.
Bu durum “öyledehşetlibir zulüm meydanı açmış ki,” tarihte bu tür zulüm örnekleri bile yaşanmamıştır. Bediüzzaman’ın tespiti bu yöndedir. Ve çok haklı bir tespittir.
Gaddar medeniyetin karşısında ise ona karşı gelebilecek bir düstur var elimizde “Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyânınadalet-ihakikiyesi.” Bu “bir ferdin hakkınıcemaate feda etmez.” “Hak haktır; küçüğe, büyüğe, aza, çoğa bakılmaz.” yaklaşımıdır.
Nefsin, akıl ve kalbe tabi olması için Kur’an hakikatleri ile meşgul olanların yapması gerekenler mektubun birinci bölümünün sonunda veciz bir şekilde ifade edilmiştir.
“Zaruret olmadan,lüzumsuz, yalnız hevesli bir merakiçin, netice itibarıylafâidesi bulunan ve netice daha gelmeden evvel lüzumsuz bakmak, zâlimânetahribatlarını alkışlamak, İslâmiyet ve Kur’ân lehine hizmet edeceği ocereyanınharekâtını fikren takip etmekle meşgul olmakmünasip olmadığı için,nefisde, akıl ve kalbetâbiolup merakını bırakmış diye anladım.”
Mektubun ikinci bölümünde Risale-i Nur’un galip gelmesinin zındıkları şaşırttığından bahseder. Mektubun kaleme alındığı tarih şahıs bazlı saldırıların yerini komite bazlı saldırıların aldığı bir dönemdir. Bediüzzaman’da mektuplarında cemaat olmanın vurgusunu devamlı olarak yapar ve hizmet düsturlarını net bir şekilde ifade eder. Habis ruhun ölmesiyle yerini zındık komitesine bırakmış teşkilatını o şekilde kurmuştur. Bunu Bediüzzaman açık ve net olarak görmüştür. Zındık komitesi “Kur’ân ve Peygamber (a.s.m.) aleyhinde, fakat perde altında” yeni oyunlara girmiştir. Bir yandan da küfrünü gizlemeye çalışmıştır. Bu durum Bediüzzaman’ı çok müteessir etmiştir. Bu durumu kendisi mektubunda şöyle açıklar; “Onun gibiYahudi, mütemerridve dinsizfeylesoflarından veAvrupa’nınzındıklarının eskiden beri Kur’ân ve Peygamber’in (a.s.m.)hâlâtındanmedâr-ı tenkitbuldukları noktaları, bu İslâm ismi altındakizındık, kurnazcasına,safdilMüslümanlara ve Risale-i Nur’u görmeyenlere dinlettirmek ve göstermek için öyle bir tarzda gitmiş ve küfrünü gizlemeye çalışmış ki,şeytanette, şeytandan ileri gitmiş; beni çokmüteessiretti.”
Burada dikkat çeken bu oyuna safdil Müslümanların ve Risale-i Nur’u görmeyenlerin gelmesidir.
Mektubun son bölümünde ölen herifin habis ruhu olan bir zındığın yazdıklarından bahseder. Bu görünüşte Türkçülük lehinde bir eserdir. Hakikatte ise “Kur’âniye ve Peygamber’in (a.s.m.)azametvehaşmet-i mâneviyelerini kırmak ve hiçe indirmek veâdileştirmek niyetiyle yazılan” eserdir. Bu plan “Mu’cizat-ı Kur’ânveMu’cizat-ı Ahmediyeye (a.s.m.) karşı, örümcek ağı da olamaz, parçalanır.”
“Fakat binlerteessüfki, Risale-i Nur’u görmeyenlerekat’îzarar verdiği gibi, Risale-i Nur’u görenler de merak edip, “Acaba ne var?” demekle,sâfi kalblerini bulandırır.Lâakal,vesveseveevhamverir.”
Bediüzzaman talebelerini bu saldırı karşısında uyanık olmaya çağırır. Bu karşı koyuşun sırrını da verir. Faaliyetleri arttırmak.
Bediüzzaman yazılan eseri bir paçavra olarak nitelendirir ve yerden yere vurur. Ehemmiyetsizleştirir. Sadece mübarek isimlerin ve ayetlerin geçtiği yerleri hariç tutar. Bediüzzaman mektubunu bir temsille ve ehl-i imana ve Risale-i Nur şakirtlerine yaptığı bir dua ile bitirir.
“Bu herifin ne derecehaddindentecavüz ettiğini butemsilden anlayınız: Meselâ, çok uzak bir mecliste,mütehassısve müdakkikâlimlerin okudukları vetetkikettikleri bir kitaba ve ders aldıkları bir zâta, pek uzak bir mesafede bakmak isteyen ve görmeyen birebleh, oâlimlerin aksine hüküm verip onlarıtenkiteden,divanecehezeyaneder.”
“Cenâb-ı Hak,ehl-i imanı ve Risale-i Nurşakirtlerini böylelerinşerrinden muhafazaeylesin.Âmin.”
Yüz Alıncı Mektup ehl-i dünyanın kullandıkları bazı taktiklerden söz etmektedir. Ehl-i dünyanın hedefi bu sefer talebelerinin hakiki kuvveti olan tesanüdü bozmaya çalışmalarıdır. Talebelerine bir taraftan risaleleri iade eden ehl-i dünya bir taraftan yeni yeni dolaplar çevirmektedirler. Bediüzzaman “Hâfız-ıHakikîCenâb-ı Haktır.İnşaallah hiçbir zarar edemeyecekler.” diyerek talebelerini hep zinde tutar. Onlara ümit verir. Kendisine yapılan bu saldırılar karşısında talebelerinden üç aylarda bilhassa mübarek gecelerde dua ister. Dua en büyük silahtır ehl-i dünyaya karşı. Bediüzzaman bu silahı her zaman kullanır. Bediüzzaman talebelerine yine ihtiyatı ve dikkatli olmayı öğüt verir. “Hazret-i AliRadıyallahü Anh veGavs-ı GeylânîKuddise Sirruhugibi kahramanların mânevîteminatı “De: Korkma!” ve “Korkma!” hitapları, bize her vakit cesaret vekuvve-i mânevîveriyor.” Bu açıklamalarla Bediüzzaman manevi teminat altında olduklarını söyler.
Bediüzzaman mektubunu “Risale-i Nur’un kurtulmasına çalışanlara vemedhali bulunanlara, hattâ mahkeme reisine ve insaflıâzâlarına hem dua, hem teşekkür ediyoruz.Münasipgörülse, mahkeme reisinehususî teşekkürümüzübeyanedersiniz.” diyerek teşekkürlerle bitirir. Risale-i Nur’a yardımcı olan hiç kimseyi ihmal etmez.
Sonuç olarak;
· Küre-i arzda çarpışan, mücadele edencereyanlardan herhalde birisi İslâmiyete ve Kur’ân’a ve Risale-i Nur’a ve mesleğimize taraftar olacak; bu noktadan ona karşı bakmak gerektir.Yine de İslâmiyet ve Kur’ân lehine hizmet edeceği ocereyanınharekâtını fikren takip etmekle meşgul olmakmünasip değildir.
· Zulme razı olmak zulümdür.
· Mu’cizü’l-Beyânınadalet-ihakikiyesi, bir ferdin hakkınıcemaate feda etmez; “Hak haktır; küçüğe, büyüğe, aza, çoğa bakılmaz.”
· Zındıka cereyanı perde altından çeşitli oyunlar tezgâhlamaktadırlar (Türkçülük de bunlardan biridir.) uyanık olunması gerekir.
· Oyunları bozmanın en etkili yolu faaliyetleri arttırmaktan ve duayı eksik etmemekten geçmektedir.
· Fenaşeyle zihnen meşgul olmak da fenadır.
· Düşman her fırsatta tesanüdümüzü bozmaya çalışmaktadır. Onun için tesanüdümüzü bozmamalıyız.
· Risale-i Nur’a nereden gelirse gelsin yayılması için yardım edenlere teşekkürü çok görmemeliyiz.
KAYNAK
E-risale, Kastamonu Lahikası, 104. ve 105. Mektuplar.